Metin - "Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği" J. R. R. Tolkien

kapatın ve yazmaya başlayın
Ertesi gün Frodo kendisini dinlenmiş ve iyi hissederek erkenden kalktı. Gürleyerek akan Bruinen'in yukarısındaki setler boyunca yürüyüp, solgun ve serin güneşin uzaktaki dağlar üzerinden doğuşunu ve ince gümüş pus içinden yatık ışınlarla yere doğru parlayışını seyretti; sarı yapraklar üzerinde şebnemler göz alıyor, her çalının üzerinde incecik örümcek ağları ışıldıyordu. Sam hiç konuşmadan, havayı koklayıp arada bir de hayret dolu gözlerle Doğadaki azametli tepelere bakarak yanında yürüyordu. Zirvelerdeki karlar bembeyazdı.

Patikadaki bir dönemecin yanında, kayadan oyulmuş bir bankta derin derin konuşmaya dalmış Gandalf ile Bilbo'ya rastladılar. "Vay! Günaydın! "dedi Bilbo. "Büyük divana hazır mısın?"

"Her şeye hazır hissediyorum kendimi," diye cevapladı Frodo. "Fakat bunlardan ziyade bir yürüyüşe çıkıp vadiyi keşfetmek ne iyi olurdu. Şu yukardaki çam ormanlarına gitmek isterdim. " Ayrıkvadi'nin kuzey yamacında iyice yüksekleri işaret ediyordu.

"Belki daha sonra fırsat bulabilirsin," dedi Gandalf. "Fakat henüz bir plan yapamayız. Bugün çok şey duyup çok kararlar almamız lazım."

Onlar konuşurken, birdenbire berrak bir çan sesi tek bir kez çınladı. "Bu çan Elrond'un Divanı'nı haber veriyor," diye haykırdı Gandalf. "Haydi bakalım! Hem sen hem de Bilbo, ikiniz de bekleniyorsunuz!"

Frodo ile Bilbo büyücünün peşine düşüp dolambaçlı patikadan hızla eve doğru ilerlediler; davetsiz ve o an için unutulmuş olan Sam de, tıpış tıpış peşlerinden gelmekteydi.

Gandalf onları Frodo'nun önceki akşam arkadaşlarını bulmuş olduğu sundurmaya götürdü. Berrak sonbahar sabahı artık vadiyi pırıl pırıl ışığa boğmuştu. Köpükler içindeki dere yatağından gürüldeyen suyun sesi yükseliyordu. Kuşlar şakımaktaydı, dört bir yanda tekin bir huzur vardı. Frodo'ya o tehlikelerle dolu kaçışı ve dışarıdaki dünyada büyümekte olan karanlığa dair söylentiler daha şimdiden sadece huzursuz bir rüyanın hatıraları gibi gelmeye başlamıştı; fakat içeri girdiklerinde onlara doğru dönen yüzler ciddiydi.

Elrond oradaydı, etrafında da sessizlik içinde epey bir kişi oturmaktaydı. Frodo, Glorfindel ile Glöin'i gördü; gene yolculuktan yıpranmış giysilerine bürünmüş Yolgezer, tek başına bir köşeye yerleşmişti. Elrond Frodo'yu yanındaki bir sandalyeye çağırdı:

"İşte dostlarım, hobbit Drogo oğlu Frodo. Şimdiye dek bundan büyük tehlikelerden geçip, bundan acil bir vazifeyle yanımıza varan pek az kişi olmuştur," diyerek onu beraberindekilere takdim etti.

Sonra, Frodo'nun daha önce tanışmadığı kişileri bir bir tanıttı. Glöin'in yanında daha genç bir cüce vardı: Oğlu Gimli. Glorfingel'in çevresinde, Elrond'un soyundan birkaç danışman daha sıralanmıştı, bunlara başkanlık eden Erestor'un yanında de Gri Limanlar'dan Gemiyapımcısı Cirdan'ın gönderdiği Elf Galdor oturmaktaydı. Yeşil ve, kahverengilere bürünmüş, yabancı bir elf daha vardı: Kuzey Kuyutorman Elfleri'nin kralı olan babası Thranduil'den ulak gelen Legolas. Diğerlerinin biraz uzağında da, zarif ve soylu bir yüze sahip, kara saçlı, gri gözlü, gururlu ve sert bakışlı, uzun boylu bir adam oturmuştu.

Pelerini ve çizmeleriyle, sanki at sırtında yolculuca hazırlanmış gibiydi; nitekim giysileri zengin, pelerini de kürk astarlı olmakla birlikte, üzerlerinde uzun bir yolculuğun lekeleri görülüyordu. ortasına tek bir beyaz taşın yerleştirilmiş olduğu gümüşten bir boyunluğu vardı, bukleleri omuzlarına gelecek şekilde kesilmişti. Çapraz bir kayışla omzuna astığı, o anda ise dizlerinin üzerinde duran, boynuzdan yapılmış ve ucu gümüş kaplı büyük bir boru taşımaktaydı Frodo ile Bilbo'ya ani bir hayretle baktı.

"Bu Boromir, Güney'den bir insan," dedi Elrond, Gandalf'a dönerek, "Sabah alacasında ulaştı buraya; bize, danışmak istiyor. Onu da Divan'a çağırdım, çünkü soruları burada cevap bulacaktır."

Divan'da konuşulan ve tartışılan her şeyin burada anlatılması gereksiz. Dışarıdaki dünyada, özellikle de Güney'de ve Dağların doğusundaki geniş topraklarda olup bitenler uzun uzun konuşuldu. Frodo zaten bunlar hakkında birçok söylenti duymuştu; fakat Gloin'in öyküsü onun için yeniydi ve cüce konuştuğu zaman, ona dikkatle dinledi. Öyle görünüyordu ki, el emeklerinin tüm ihtişamına rağmen Yalnız DağCüceleri'nin yürekleri sıkıntılıydı.

"Halkımızın üzerine," dedi Glöin, "bir huzursuzluk gölgesi düşeli çok yıllar oluyor. Bunun nereden geldiğini ilk başta fark edemedik. Kıyıda köşede fısıldaşmalar başladı: Bizim dar bir yere sıkışıp kaldığımız, daha geniş bir dünyada daha büyük zenginlikler ve ihtişam bulacağımız söyleniyordu. Bazıları kendi dilimizde Khazaddum dediğimiz, dedelerimizin muazzam eseri Moria'dan söz ediyordu; artık nihayet oraya dönmek için yeterince güce ve nüfusa sahip olduğumuzu söylüyorlardı."

Glöin iç geçirdi. "Moria! Moria! Kuzey dünyasının Harikası! Haddinden fazla derinlere kadar kazıp, isimsiz korkuyu uyandırmıştık orada. Nicedir, Durin'in çocukları kaçtığından beri, Moria'nın engin malikaneleri bomboş yatıyordu. Ama şimdi gene hasretle adını anar olmuştuk; fakat korkuyorduk da, çünkü nice kralın ömrü boyunca Khazaddum'un kapılarından geçmeye cüret etmiş tek bir cüce vardı, o da Thror idi ve orada can vermişti. Buna rağmen sonunda Balin fısıltıları dinledi ve gitmeye azmetti; Dain ona iznini gönül rızasıyla vermedi gerçi, ama o yanına Ori'yi, Öin'i ve halkımızdan daha nicesini alıp güneye gitti.

"Bu otuz yıl kadar önceydi. Bir süre haber aldık onlardan, haberler de iyiye benziyordu: Moria'ya girmiş ve büyük işlere başlamışlardı. Sonra sesleri solukları kesildi ve o zamandan bu yana Moria'dan tek bir kelime bile gelmedi.

"Sonra, bir yıl kadar önce Ddin'e bir ulak geldi, ama Moria'dan değil Mordor'dan: Gece vakti Dain'i cümle kapısına çağıran bir atlı. Onun deyimiyle Büyük Hükümdar Sauron, bizim dostluğumuzu dilermiş. Karşılık olarak da yüzükler verecekmiş, eskiden verdiği gibi. Ve haberci ısrarla hobbitlere dair sorular sordu: ne cins olduklarını, nerede yaşadıklarını. 'Çünkü' dedi, 'Sauron sizlerin vaktiyle bunlardan birini tanımış olduğunuzu biliyor. '

"Bunun üzerine biz pek sıkıntılandık ve cevap vermedik. Derken atlı o korkunç sesini alçalttı, elinden gelse tatlı tatlı konuşacaktı. 'Sauron sizden sırf dostluğunuzun küçük bir nişanı olarak bu hırsızı yakalayıp,' dedi aynen bu kelimeyle, 'ondan bir zamanlar çalmış olduğu küçük, kıymetsiz mi kıymetsiz bir yüzüğü rızası olsa da olmasa da geri almanızı istiyor. Bu Sauron'un gönlünü çelen basit bir oyuncak sadece, ama sizin iyi niyetinizin teminatı olacaktır. O yüzüğü bulursanız eskiden cüce atalarınızın olan üç yüzüğü geri alırsınız, Moria beldesi de ebediyen sizin olur. Sırf hırsızın haberini, hala yaşayıp yaşamadığını, nerede yaşadığını bulsanız bile, hem büyük bir ödül hem de Hükümdar'ın sonsuz dostluğunu kazanırsınız. Bir reddedin hele, o zaman işler pek de hoş görünmeyecektir gözünüze. Reddediyor musunuz?

"Burada nefesi aynı bir yılan tıslaması gibi çıkınca etraftaki herkesin tüyleri diken diken oldu ama Dain, 'Ne evet, ne hayır diyorum. Bu mesajı ve zarif kisvesinin ardında ne mana taşıdığını düşünmemicap ediyor,'dedi.

"O, iyi düşünün, ama çok uzamasın, dedi.

"Vakit benim vaktim, istediğim kadar düşünürüm,' diye cevapladı Dain.

"O, 'Şimdilik,' diyerek karanlığın içine doğru sürdü atını.

"O geceden beridir, kasvet yüklü şeflerimizin yürekleri. Ulağın sesi öyle iç bulandırıcı olmasa da, sözlerinin hem tehdit ve hem de hile taşıdığından şüphe duyacak değildik; çünkü Mordor'a yeniden giren ol kudretin değişmediğini ve eskiden bize daima hıyanet ettiğini zaten biliyorduk. Ulak iki kere geri geldi ve cevap alamadan gitti. Yıl devrilmeden bir kez daha gelecekmiş ve dediğine göre bu son olacakmış.

"İşte böylece, Dain nihayet Bilbo'yu Düşman'ın onu aradığından haberdar edeyim ve eğer mümkünse Düşman'ın bu yüzüğü, bu kıymetsiz mi kıymetsiz yüzüğü ne için istediğini öğreneyim diye, beni size yolladı. Ayrıyeten, Elrond'dan da nasihat istirham etmekteyiz. Çünkü Gölge büyüyor ve yaklaşıyor. Vadi'deki Kral Brand'e de ulaklar geldiğini ve içine korku düştüğünü duyduk. Boyun eğeceğinden korkuyoruz. Ülkesinin doğu sınırları zaten savaşın eşiğinde. Eğer Düşman bizden cevap almazsa, hükmü altındaki insanları Kral Brand'e ve Dain'e karşı harekete geçirebilir."

"Gelmekle çok iyi yaptınız," dedi Elrond. "Düşman'ın gayesini anlamanız için ne lazımsa, hepsini bugün duyacaksınız, İster ümitle olsun, ister ümitsizce, direnmekten başka çareniz yok. Fakat yalnız değilsiniz. Göreceksiniz ki, derdiniz batı dünyasının tamamını saran derdin bir parçası sadece. Yüzük! Yüzük'ü, bu kıymetsiz mi kıymetsiz şeyi, Sauron'un gönlünü çelen bu basit oyuncağı ne yapacağız? Hakkında hükme varmamız gereken zeval bu.

"Buraya çağırılmanızın amacı buydu. Çağırılmanızın dedim, ama sizleri, uzak ülkelerden gelen bunca yabancıyı, yanıma ben çağırmadım. Sizler gelerek, tam da şu anda burada birbirinizle karşılaştınız; şans eseri gibi gelebilir size. Ama işin aslı öyle değil. Daha ziyade, dünyanın içinde bulunduğu tehlikeye karşı başka kimsenin değil, burada toplanmış oturan bizlerin bir çare bulmaklığımızın yazılı olduğuna inanınız.

"Bu nedenle, bugüne kadar birkaç kişi dışında herkesten saklı tutulmuş olan şeyler artık açık açık konuşulacak. Ve ilk olarak, tehlikenin ne olduğu herkes tarafından anlaşılabilsin diye, Yüzük'ün Öyküsü ilk başından bugününe kadar anlatılacak. Öyküye ben başlıyorum, lakin sonunu getiren başkaları olacak. "